Kendi meclisimizin, ülkemizi esaret altına soktuğu gün: 71 yıl önce bugün, TBMM Türkiye'nin NATO üyeliğini onayladı
19. yy.'da Avrupa'da dolaşmakta olan ‘komünizm hayaleti’ ve halklar arasında yükselmekte olan eşitlik ve özgürlük fikirleri , 1900'lerin ilk yarısından itibaren patlak vermeye başlayan sosyalist devrimler ve ulusal kurtuluş hareketleri zinciriyle bir ‘hayaletten’ çok daha fazlası haline gelmişti. Dünya çapında ezilen halkların ayaklanmaları ve devrimler, emperyalizmin küresel sömürü sisteminin önünde duran en büyük engel haline gelmekteydi.
Bu engelin kaldırılması için emperyalizmin bir araca ihtiyacı vardı. Yükselen anti - emperyalist halk hareketleri neticesinde NATO, emperyalizm tarafından ‘komünizm tehdidi’ bahanesiyle dünya çapında her türlü sosyalist, devrimci, bağımsızlıkçı, anti - emperyalist odağa karşı konumlanmak üzere yapılandırıldı. Emperyalizmin bu en büyük aygıtının kendine meşruiyet yaratmak amaçlı kullandığı en büyük argümanı, ‘olası bir Sovyet işgalinden’ başkası olamazdı.
1950'ler Türkiye’sinde ise, Türk hakim sınıfları, zaten doğası gereği yarım kalmaya mahkum olan Kemalist Devrim'in tasfiyesi için çoktan kolları sıvamıştı.
Konumu itibariyle ülkemiz, emperyalizmin taşıyacağı yıkım için bölgenin ‘ileri karakolu’ olmaya adaydı ve işbirlikçi Menderes hükümeti de bu karakolun bekçiliği için biçilmiş kaftandı. Dolayısıyla, yoğun antikomünist propaganda ve sıkça dile getirilen ‘Sovyet tehdidi’ de ülkemizin Küçük Amerika sürecine girişinin parolasıydı.
1950’ye gelindiğinde ise, 30 küsur sene önce Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme ateşlenen silahlar, bu suç ittifakına dahil olabilmek adına, bizim olmayan bir savaşta, bu sefer devrimcilere karşı sıkıldı.
Ülkemizin NATO'ya dahil edildiği anlaşma, Mehmetçiğin kanı emperyalizme peşkeş çekilerek imzalandı. Halk çocukları, ABD’nin çıkarları uğruna, özgürlükleri için mücadele eden Korelilerin ve Çinlilerin karşısına dikildi. Ordumuz ‘devrim ordusu’ niteliğini daha o zaman kaybetti. Haksız savaşın tarafı oldu, vatan savunması haricinde savaştı, cinayete ortak oldu.
O tarihten itibaren ülkemizin Milli Güvenlik Strateji'sinden ‘tehdit algılarına’, ordu yapılanmasından askeri planlamalara kadar, NATO, yani ABD’nin askeri ve politik çıkarlarına göre yeniden şekillendirildi.
Bu ‘Küçük Amerika’ süreci, beraberinde Amerikan istihbaratının yarattığı MİT’i, Seferberlik Tetkik Kurulu ve Özel Harp Dairesi gibi cinayet şebekelerini, içi boşaltılan, aydınlanmacı kimliği törpülenen yeni Türk milliyetçiliğini, CIA’in planlarının sokak gücü ülkücü çeteleri, faili meçhul cinayetleri, devrimcilere ve halka yönelik katliamları, Kontrgerilla'yı getirdi.
NATO üyesi bütün ülkelerde faliyet gösteren Kontrgerilla için, sadece devrimciler değil, ‘çizgiden çıkan’ herkes hedef haline gelebilirdi.
Kontrgerilla, 1 Mayıs 1977, Kasaplarderesi, Kızıldere katliamı ve daha birçok örnekte olduğu gibi, devrimcilere ve halka yönelik kitlesel katliamlar ve provokasyonun faillerinin akıl hocasıydı, yönlendiricisiydi.
Bugün ülkemiz için karanlık bir günün yıl dönümü.
71 yıl önce bugün, TBMM, ülkemizin NATO üyeliğini onayladı. 3 gün sonra da, 21 Şubat günü Türkiye resmen NATO üyesi olacaktı. Kendi meclisimiz, ülkemizi bile isteye esaret altına soktu. O gün bu gündür esaret altındayız.
Bugün birinci vazifemiz ise bu zincirden kurtulmak.